Page 105 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 105

Ruhumuz Beraber                                          99

          ertesi gün de yüzüme hiç bakmıyordu. Çay götürsem kafayı çeviri-
          yor, konuşurken de bana bakmamaya çalışıyor. Resmen bana karşı
          bir tavrı vardı. Üçüncü gün oldu, iyice kabız hâline girdim. Eski
          Tekke’de küçük bir oda vardı. Efendim salonda sohbet ediyordu.
          Girdim odaya. “Ne yapıyorsan yap! Atıyor musun, satıyor musun,
          öldürüyor musun?” deyip bir tane gazete bulup aldım elime, bir de
          sigara yaktım, ayaklarımı da uzattım. İyice vitesten atmıştım.
                 Sonra oradan çıktım. “Demek ki nimetim kesilmiş! Buralara
          layık değilim, hiç kirletmeyeyim. Artık kabul de edilmiyorum. Ya-
          pacak bir şey de yok. Demek ki buraya kadarmış. Ne yapalım, zorla
          mı? Kabiliyet yok. Ne rahatsız ediyorsun mübareği? Seninle mi uğ-
          raşacak?” deyip doğru garaja gittim ve ertesi gün için otobüs bileti
          aldım. Gideceğim artık.

                 Tekke’ye geri döndüm. Akşam olmuştu ve hatme  yapıla-
          caktı. Eski Tekke’de namaz kılındı, hatme için taş dağıtılacak, iç
          halkadayım. Ama o arada ben çatlıyorum, ölüyorum, nefes alamıyo-
          rum. Hatme başladı, taş dağıtılıyor. Elimi kapattım, taş da almadım.
          O anda içimden “Ben mürid değilim ki! Neden taş alayım da hat-
          meye zarar vereyim? Bu adamların arasında sen ne arıyorsun? Her-
          kes nurlu geliyor, ama sen pisliksin.” diye düşünüyordum.
                 Taşlar  dağıtıldı,  virdler  okundu.  Efendim  büyük  silsileyi
          okumaya başladı. Yere yüzümü koydum, “Bizim bu dergâhta nasi-
          bimiz yokmuş. Biz böyle bir ulu dergâha kabul alamadık demek ki”
          diye hıçkıra hıçkıra ağladım. Ama nasıl ağlıyorum! Tamamen bo-
          şandım. Bir müddet sonra hatme bitti ve ışıklar yandı.
                 Fakat daha sonra kendi kendime “Oğlum, senin bu kapıdan
          başka gidecek bir yerin yok! Dövseler de, sövseler de, atsalar da ka-
          pıya yapışırım, hiçbir yere gitmem. Ölüm çıkar bu kapıdan.” dedim.
          Böyle  perişan  bir hâlde  ayağa  kalktım, Efendim’in  önüne  gittim,
          hatme suyunu dağıtmak üzere sürahi ve bardakları aldım. Hâlbuki
          berbat durumdayım. Ama gidecek başka bir yerimiz yok ki! İlk ola-
          rak Efendim’e su verdim. Sağ taraftaki kanepe oturanları eliyle işa-
          ret ederek bana:
              ˗  Önce Beyimize su ver.
   100   101   102   103   104   105   106   107   108   109   110