Page 145 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 145
Ruhumuz Beraber 139
meden param bitti ve ayın geri kalan kısmını da borçla bitirdim. Bu-
nun üzerine “Bu işte bir sıkıntı var, anlamam lazım.” dedim. “Haz-
ret-i Pîr böyle dedi, ona uyduk. Ama rızası yok demek ki!” diye dü-
şündüm.
İşte, Çankırı’da gezerken kafama takılan bu hususla ilgili
olarak Efendim’e:
˗ Efendim, bağışlayın. Malumunuz, devlette nemalar dağıtılı-
yor. Ben İstanbul’a sizi ziyarete geldiğimde, ihvanın birisi
size sordu, siz de “nemayı kiraya verin” demiştiniz. Ben de
kiraya verdim.
dedim. Daha “bereketim kaçtı” diyemeden:
˗ Kim sana kiraya ver dedi?
buyurdu. Öylece kalakaldım. Efendim sözlerine şöyle devam etti:
˗ Çabuk başvuru dilekçeni ver. Çık o işten. Ne o!
dedi. Ben de:
˗ Baş üstüne Efendim.
dedim. Ama “Sen niye bu ihvana cevaz verdin?” diyemedik tabii.
Anladığımız kadarıyla Mübarek ihvanın hâline, durumuna göre çö-
züm sunuyordu. Böylece kişisel bir soruya cevap verildiğinde, o ce-
vabın umumu kapsamayacağını görmüş olduk. Sohbette umuma an-
latılan konular ise zaten herkesi ilgilendiriyordu.
Bu olayın benzerini 1989 yılında yeni asistan olduğum yıl
da yaşamıştım. Bölüm Başkanı bizim asistan olduğumuzu hazmede-
miyor, Cuma vaktine toplantı koyuyordu. Hatta bir keresinde Üni-
versite Genel Sekreteri odama geldiğinde gördüğü lavaboyu abdest
alabilirim diye söktürmüştü. Hâlbuki odam aynı zamanda laboratu-
var olduğu için lavabo lazımdı.
Yan odadaki hoca “Bazı gençler odasına ‘Selamun Aley-
kum’ diyerek giriyorlar” diye beni bölüm idaresine şikâyet etmişti.
Böyle bir ortamda görev yapıyorduk. O günlerde İstanbul’a ziyarete
gittiğimde Efendim’le hâlimi paylaşmak ve duasını almak niyetiyle
müsait bir zamanda dizlerimin üzerinde emekleyerek huzuruna var-
dım ve: