Page 150 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 150
144 Gönlümüz Beraber
üretim bandı” kurduk: Uzun bir masa üzerinde birisi ekmeği kasa-
dan uzatıyor, birisi bıçakla ikiye bölüyor, birisi yanındakine ekmeği
açıyor, yanındaki içine bir miktar kıyma koyuyor, onun yanındaki
poşete koyuyor, birisi bağlıyor, onun yanındaki tekrar boşalan ka-
saya yerleştiriyordu. İşe muhabbetle başlayıp bir saatte bin beş yüz
ekmeği bitirdik. Öyle bir muhabbetle çalışıyoruz ki iş ve zaman su
gibi akıyor. Arada bir de ekmek arası yiyoruz. Yavuz da sandalyeye
oturdu, seri bir şekilde hazırlanan ekmek paketlerini ancak sayabili-
yordu. Dışarıdan gelen birkaç kişi daha vardı ve “Bunlar nasıl çalı-
şıyorlar!” diye bizi seyrediyorlardı. İş bitince muhabbetle Hasan
Ağabey’in getirdiği çayları içtik. O bin beş yüz ekmeğin bir saat
içinde nasıl hazırlandığını biz de anlayamadık. Halbuki bu iş nor-
malde sabaha kadar sürerdi. Ondan sonra istirahate gittik, yattık.
Sabah oldu, namaza kalkıldı. Sonra teveccüh sohbeti baş-
ladı. Biz de salondayız, ama Efendim’in celalli bir hâli vardı. Tevec-
cüh sohbeti devam ederken Artist Dede Abdülkerim Amca salonun
kapısında el pençe divan, ayakta bekliyordu. Sohbet ederken Efen-
dim’in gözü ona takıldı.
˗ Buyur Hacım!
dedi. O da:
˗ Efendim, bağışlayın. Her yer doldu, yani çok sıklet oldu!
dedi. Efendim bunu işitince öyle bir celallendi ki:
˗ Yâ, siz ne biçim insanlarsınız! Kırk kere söyledik size, “dı-
şarıdan gelmeyin” dedik. Siz niye söz tutmuyorsunuz? Ge-
çen rüyamda Paşamı gördüm. Paşama “Paşam, artık biz bu
sıkleti taşıyamıyoruz. Teveccüh yapmayı bırakayım mı?”
dedim. Paşam da sükût geçti. Eğer bırak deseydi bırakacak-
tım.
dedi. Bunun üzerine tüm ihvan ağlamaya, sızlamaya, cezbelenmeye
başladı. Efendim sonra:
˗ Siz bizi tanıyamadınız. Öbür tarafta Abdurrahim’in kim ol-
duğunu göreceksiniz… Tamam, teveccühe kalkalım.