Page 155 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 155
Ruhumuz Beraber 149
dedim. Uğur güldü, “Yok Ağabey, ben Çorumluyum.” dedi. Biz de
“İyi, sen bilirsin!” dedik.
Ertesi gün oldu. Samsunlu Mustafa Ağabey’in teveccüh ya-
pılacak olan bahçe içindeki evine erkenden gittik. Teveccüh sohbeti
başladı. Sohbet bitince Efendim Hazretleri teveccüh için abdest ta-
zelemek üzere kollarını sıvadı ve birden celallendi.
˗ Ben size o kadar söyledim gelmeyin diye! Çabuk An-
kara’dan gelenler dışarı çıksın.
dedi. İhvanda bir telaşe oldu. Efendim öyle celalliydi ki teveccüh
abdesti almak için kollarını sıvamış bir hâlde salonun camından dı-
şarı sarkıp Muzaffer Enişte’ye:
˗ Muzaffer Hoca, eğer biri girsin, ben senin yakandan yapışı-
rım.
buyurdu. Ondan sonra Ankara’dan gelenler dışarıya çıkmaya baş-
ladı. Çıkan herkes şaşkındı. Fakat ben de içerideyim! Düşündüm ve
kendi kendime “Efendim bana müsaade etti, ama benim bu gelen-
lerden ne farkım var ki! Ben de dışarı çıkayım.” dedim.
Binanın dışındayız, herkes ağlıyor. Kimse birbiriyle konuş-
muyor. Kalabalık bir grup, nereden baksan 30 kişi var. Teveccüh
başladı, dışarıda bir sessizlik hâkimdi ve sadece ağlama sesleri
vardı. Açıkçası “Ben bunlardan ayrılıp da içeride kalamam” diyerek
dışarı çıkmam himmet olmuş. Sonradan öğrendik ki Mustafa Ağa-
bey ve Uğur içeride kalmışlar.
Biz dışarıda böyle boynumuz bükük dururken bir baktık bi-
risi içeriden fırladı, geldi ve “Efendim dışarıdakiler ayakkabılığa
otursunlar.” dedi. O anda, nasıl oldu biliyor musunuz, koyuna katı-
lan kuzular gibi herkes yolda ayakkabılarını çıkartarak içeriye fır-
ladı. Ayakkabılık da salona girmeden önce, arada küçük bir yer.
Ayakkabılığa hepimiz üst üste yığıldık. Sonra teveccüh başladı.
Ama Efendim bizim dışarıda zaten anamızı ağlatmıştı. Herkes salya
sümük ağlıyordu.
Efendim Hazretleri teveccüh yapa yapa ayakkabılık bölü-
müne geldi. Ben ömrümde öyle bir teveccüh görmedim. Ne oldu,
biliyor musunuz? Efendim yüzünü yüzlerimize dayayıp her birimize