Page 153 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 153

Ruhumuz Beraber                                         147

              Öğrenciyim. Yaz tatili zamanıydı. Tabii okullar kapalı olduğu
          için yaz tatilinde memleketime gittim, yani Ankara’da yurtta değil-
          dim. İşte annemin, babamın yanında yaz tatilini geçiriyordum. Bi-
          zim eve Paşamın müridlerinden Ali Ayçiçek Ağabey Ankara’dan
          misafir  olarak  gelmiş.  “Bu  hafta  sonu  Ankara’da  teveccüh  var.”
          dedi. Ben de heyecanlandım ve “Öyle mi!”  dedim. Ayçiçek Ağabey
          “Hâ, teveccüh Ankara dışına yasakmış” dedi. Benim içim kıpır kıpır
          etti. “Yâ, ben Ankara’da öğrenciyim. Ne yapsam ne etsem de oto-
          büse atlayıp Ankara’ya gitsem!” diye içimden alıp veriyorum. Git-
          mek istiyorum, ama “yasakmış” diyorum. Ne yapayım, bilemiyo-
          rum. Ali Ayçiçek Ağabey’e:
              ˗  Ağabey, yasakmış ama ben Ankara’ya gitsem nasıl olur?
          diye sordum. O da:
              ˗  Yâ, sen Ankara’da talebesin, gidersin tabii.
          dedi. Ben de Hazret-i Pîr “yasak” dediği hâlde “İyi o zaman, gide-
          yim.” dedim. Ali Ayçiçek Ağabey’e sorup, ondan müsaade alarak
          Ankara’ya gitmek yerine, Efendim ‘Niye geldin?’ diye kızdığı tak-
          dirde ‘Seni özledim, geldim. Kovarsan kov.’ derim” düşüncesiyle
          gitseydim sorun olmayacaktı. Ben hatamın ne olduğunu sonradan
          anladım.
                 O gece yattım sabaha kadar rüya gördüm: Arabalar memle-
          ketten Ankara’ya kadar konvoy olmuşlar, ilerleyemiyorlar. Sürekli
          trafik kontrolü var. Polisler devamlı olarak beni yolda durduruyorlar
          ve ha bire kimlik sorup “Nereden geliyorsun, nerelisin, nereye gidi-
          yorsun?” gibi sorular soruyorlar. Sabaha kadar canım çıktı.
                 Sabah uyandım, “Acaba Efendim’in rızâsı olmaz mı?” diye
          içime bir ateş düştü. Ama içimden de Efendim’i görmek istiyorum.
          Bu düşüncelerle otobüse binip Ankara’ya gittim. O gün de hafta so-
          nuydu. O zamanlarda haberleşmek istediğimiz kişilerle jetonlu an-
          kesörlü telefonlardan sabit telefonları aramak suretiyle konuşabili-
          yorduk. Bu  yüzden ankesörlü telefonla ihvanlardan birisin arayıp
          “Efendim nerede?” diye sordum. “Şu anda Boral’da” dediler. Yalnız
          olarak Boral’a gittim. Memleketten kaçak gelmiştim. Olumsuz ola-
          rak yorulabilecek bir rüya da gördüğüm için, güya hiç görünmeden
          kalabalığın  arkalarına  sindim.  Normalde  gider  Efendim’in  önüne
   148   149   150   151   152   153   154   155   156   157   158