Page 179 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 179
Ruhumuz Beraber 173
˗ Sağ olun Efendim, yemeyeyim.
dedim. Efendim yine de:
˗ Beyime meyve getirin.
dedi. Nazmiye Abla bir tabağın içerisinde üzüm getirdi. Hâlâ ken-
dimi zaman tünelinden geçip Mâverâünnehir’deki bir dergâha git-
miş gibi hissediyordum. Hâlbuki Efendim’le çok yerde beraber ol-
muştum. Fakat böyle bir ortamda karşılaşmamıştım. Efendim aynı
Efendim, fakat orada farklı bir derviş oturuyordu.
Efendim önüne konulanları yavaş yavaş yemeğe başladı.
“Sofraya yanaş” dediği için ben de artık siniye konan meyve taba-
ğındaki üzümlerden birkaç tane yedim. Taneler boğazımdan zorla
geçtiler.
Efendim’in önündeki yemeğe bir baksan, ne rengi var ne de
kokusu! Yemek insanların çoğunun “Bu ne?” deyip yemeyeceği bir
görüntüde. Fakat Efendim onları sanki çok lezzetli bir yemek yer
gibi iştahla yiyordu. Yemeği tabaktan yavaş hareketlerle alırken ka-
fasını hafifçe öne eğiyor, kaşığı ağzına iyice sokuyor, çıkartırken de
yan yukarıya doğru ağzıyla iyice sıyırarak çıkarıyordu. Ekmeği de
itinayla bölüp ufağını dökmeden ağzına alıyordu. Çok zaman geç-
meden yemeğini bitirdi ve sonra:
˗ Buyur beyim.
dedi. Ben de:
˗ Efendim, bağışlayın, özür dilerim. Eğer tenezzül buyurursa-
nız size bir spor ayakkabısı aldım.
dedim.
˗ Ne yapacam ayakkabıyı?
dedi.
˗ Efendim, sabahları yürüyüş yapıyorsunuz yâ! Rahat olur
diye düşündüm.
dedim. Bu arada paketten ayakkabıyı çıkardım.
˗ Ver bakalım!
deyip ayakkabıyı eline aldı ve hemen: