Page 180 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 180

174                                         Gönlümüz Beraber

              ˗  Bu ayakkabı ağır.
          dedi. Böyle bir giriş beklemiyordum, bozuldum.
              ˗  Yok Efendim, hafif. Özellikle baktım.
          dedim. Şaşkınlıkla elimle de tartmaya çalışıyorum. Sonra:
              ˗  Yok, bu zor bağlanır!
          dedi. Ben şoktayım.
              ˗  Efendim, bak, kolay olsun diye cırt cırtlı aldım. Hemen bağ-
                 lanır.
          dedim. Efendim yine:
              ˗  Küçük gibi! Ayağım içine girince sıkar.
          dedi. Ben de:
              ˗  Efendim, tam 40 numara aldım, sizin ayak numaranız!
          dedim. Efendim bir şey diyor, ben de savunma yapıyorum. Sanki
          Efendim’le cebelleşiyorum. Sonra paketin yanındaki uzun spor ço-
          rabı aldı.
              ˗  Heh, bu güzelmiş! Bunu giyerim.
          dedi.  İçimden  “Nasıl  yani!  Bu  dize  kadar  çekilen  çorabı  mı  be-
          ğendi?” dedim. Efendim ayakkabıyı bana uzatarak:
              ˗  Sen git, bunu geri ver.
          dedi. Öyle kötü oldum ki…
              ˗  Peki Efendim.
          dedim. Çorabı bırakıp ayakkabıyı geri aldım. Ama nasıl canım sıkıl-
          mıştı! Mübarek ağır diyor, zor giyerim diyor, ayağıma olmaz diyor,
          her türlü şeyi diyor. Bunların hepsi normal. Hediyeyi kabul etmek
          ve açıklama yapmak zorunda değil. Fakat asıl üzüldüğüm şey “hep
          aklıma göre savunma yapışım ve cevap verişim” idi. Buna sonradan
          çok üzüldüm.
                 Ondan  sonra  aşağıya  gittim,  iyi  bir  ağladım.  “Biz  kimiz?
          Ayakkabı vermek kimin hakkı? Haddine mi senin? Bir de özellikle
          mübarek almıyor diye niye ısrar ediyorsun? Mürşide karşı konuşulur
          mu, mürşide cevap verilir mi, mürşidin dediğine karşı bir şey söyle-
          nir mi? Sen nasıl yontulmamış bir adamsın?” diye gece sabaha kadar
   175   176   177   178   179   180   181   182   183   184   185