Page 44 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 44

38                                          Gönlümüz Beraber

          olmadı. Normalde ihvan teveccühte kafayı yer, çünkü bu bağımlılık
          gibidir. Teveccüh öncesi Efendim bazen gelenlere sorardı:
              ˗  Siz niye geldiniz? Ziyarete mi geldiniz? Teveccühe mi gel-
                 diniz?
                 İhvanlar gözü dönük teveccühe giderlerdi. Öyle yasak filan
          dinlemezlerdi. Bu olayda ise biz “Efendim, müsaade ederseniz An-
          kara’ya dönmek istiyoruz.” diyoruz, mübarek de demiyor ki “Genç-
          ler sabahleyin erken Çatalca otobüslerine binin, neyse bir şeyler ya-
          pın!”. Biz de kendisine “Efendim, biz bir şekilde teveccüh yapılacak
          mekâna gideriz” demedik.
                 Efendim’i orada darda bırakmaktansa, onun gönlü herhangi
          bir şekilde bizim için üzülecekse, “biz döner, gideriz” dedik. Çünkü
          İstanbul’a sadece Hazret-i Pîr’i ziyaret etmek için gitmiştik, tevec-
          cüh muhabbeti için değil.

          Merter’deki Vakıfta Görüşme
                 Efendim  umreye  gidecekmiş  diye  bir  haber  duyduk.  Bir
          grup öğrenciyle kendilerini yolcu etmek niyetiyle Şubat 1992’de Te-
          pecik’e vardık. Sabah Efendim’le görüştükten sonra öğrendik ki o
          gün Cuma namazını Merter’de Veysel Karanî Camisi’nde kılacak-
          mış. Biz de Merter’e nasıl gideriz diye araştırıp bir araba bulduk.
          Efendim’i takip edeceğiz. Ethem Ağabey’in Doğan marka bir ara-
          bası vardı. Efendim’i arabasına aldı. Biz de peşine takıldık. Yolda
          Efendim’i dikizleyebilmek için arabayı geçmeye çalışıyorduk. Et-
          hem Ağabey de arabadan bize ters ters bakıyordu. Cuma namazını
          kıldıktan sonra cami yakınında Baha Vakfı şubesinin olduğu binaya
          geçtik. Efendim sohbet etti.
                 Başka  bir  tarihte  benzer  şekilde  yine  Veysel  Karanî  Ca-
          misi’nde Cuma’yı kılıp vakıf binasına geçtik. Pide türü yemek ha-
          zırlamışlardı, yedik. Efendim yanımıza geldi, “Hoş geldiniz” dedik-
          ten sonra bana:
              ˗  İncek’te havalar nasıl?
          diye sordu. Ben de bu soruyla ne kastettiğini anladım, ama ne diye-
          yim!
   39   40   41   42   43   44   45   46   47   48   49