Page 46 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 46
40 Gönlümüz Beraber
acaba? Ne yaptık ne ettik?” dedim. Sonra yattım, sağa döndüm, sola
döndüm, ama uyuyamadım. “Efendim bana neden celallendi” diye
merak ediyordum. Düşünsenize “Bununla mı geldin?” demişti.
Sabah 10.00 civarında kalktık. Kahvaltıda bir şeyler yedik.
Hemen yukarı salona çıktık. Oturuyoruz, Efendim’in teşrif etmesini
bekliyoruz. Salon kalabalık değildi, içeride birkaç kişi vardı. Müba-
rek geldi, kapıyı açtı. Yine kaşları çatık! Benim üzerime doğru yü-
rüdü:
˗ Beyim, niye geldin?
diye sordu. Ben bir şey diyemedim. Yine:
˗ Beyim niye geldin?
buyurdu. Ben “Niye geldin ne demek!” diye düşünüyorum. Bu sefer:
˗ Sen memleketine niye gitmedin?
dedi. Ben ne diyeyim “niye gitmedin” demesine! Neyi kastettiğini
anlamadım çünkü.
˗ Babanla küs müsün?
Ne küslüğünden bahsediyor, bilmiyorum ve cevap veremi-
yorum.
˗ Babanla küs müsün?
Boynu bükük bir şekilde:
˗ Yok Efendim.
diyebildim. Sonra oturduk. Neyse çay getirdiler. Ama ben şok ol-
muştum. Babamla küslük nereden çıkmıştı? Bunun İstanbul’a gel-
memle ne alâkası vardı, anlayamadım. Neyse, Efendim gelenlere
hoş geldin dedi. Biraz oturduktan sonra hane-i saadete gitmek için
ayrıldı. Ben de hemen dışarı çıktım. Tekke’nin dışında, merdivenle-
rin altında ankesörlü bir telefon var. Jeton buldum ve evi aradım:
˗ Baba nasılsın? Hayırdır, bir şey mi var?
dedim.
˗ Yok bir şey!
dedi. Ama sesi kırgın geliyordu. Konuşmamız şöyle devam etti:
˗ Baba ne oldu? Bir şey mi oldu?