Page 353 - Gülden Bülbüllere 5 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 353
348 Gülden Bülbüllere
— Ben doksan günde açıyorum, bugün iftarımın günüdür.
Onun için kelâm-ı kibârlarda da vardır. İnsanların ruhunun gı-
dası ibadettir. Ruhunun gıdasını verince bir insanın nefsi nedir ki?
Hiçtir. Eskiden öyle insanlar var ki ne yapıyorlarmış? Bir hurma ile
yirmi dört saatini geçiriyorlarmış.
Necip Fazıl Kısakürek’in tercüme ettiği Reşahat vardır, onda
yazar, Evliyaullah’tan Abdülkerim Yemenî Mekke-i Mükerre-
me’de mücavir kalıyormuş. Yıllar boyu her gün oruç tutuyor. Sa-
dece senenin haram olan beş gününde oruç tutmuyor. Ramazan
Bayramı’nda bir gün oruç haramdır, dört gün de Kurban Bayra-
mı’nda oruç haramdır. Bu günlerde oruç tutmuyor, diğer günler
hep oruç tutuyor.
Orucu neyle tutuyormuş? Topraktan çay tabağından biraz farklı
bir çanağı varmış. İftar zamanı akşamüstü deriden yapma dağarcı-
ğında arpa kırmasından unu varmış. Üç parmağıyla ne alabiliyorsa
ne gelirse unu alıyormuş, dördüncü parmağını almaya katmıyor-
muş. O toprak çanağa zemzemi koyuyormuş, arpa bulamasını ateş
ve pişirme olmadan öyle karıştırıp içiyormuş. İftarı sahuru da
buymuş, daha başka bir şey yok. Bu şekilde yıllarca oruç tutuyor-
muş.
Bir de iki yüz sene çölde ibadet yapan bir abid varmış. Bunun
gönlüne gelmiş ki ben cenneti kazandım artık, bu kadar ibadetim
var. Cenâb-ı Hakk hemen onun dişine öyle amansız bir ağrı vermiş.
Cebrail aleyhisselam’a emrediyor:
— Ya Cebrail’im filanca çölün, filanca yerinde bir abid kulum
var, amel varlığına düştü. Git onun iki yüz senelik ibadetini al da
onun dişini öyle çek.
Cebrail doktor suretinde gelip abidi buluyor.
— Nedir senin bu hâlin?
Abidin dişini öyle bir ağrı sarmış ki kumlarda yuvarlanıyor, ba-
ğırıp dolanıyor.
Abid gözünü açıyor, kıyafetinden tanıyor ki doktor gelmiş.
— Sen doktor musun?