Page 192 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 192
Altın Silsile 175
Zikri de cehri yaptırıyormuş. Zahir meşayihi, zahir ilmiyle ilim
yapan; varlıktaymış. Daha da fazla böyle şatafatlı, şöhret, şan ara-
yan, isteyen birisi, gizlenmiyor.
Onun için bu tarikatların hepsi mahviyete düşemezler. Allah ko-
rusun! Ne olur düşemezlerse? Keramete ulaşırlar, keramet onları
perdeler. Onlar zannederler ki kemalata ulaştılar. Halbuki insanlık-
ta kemalat mahviyettedir, keramette değil. Keramet bir gün varlık
oluyor.
İşte bu zat, Nurettin Havafî Hazretlerinin zikrine gitmiş. O
bakmış ki cehri zikir yapıyorlar. Bir musiki var; yani hem seda var
hem hareket var, başlarını çeviriyorlar, bağıraraktan zikir yapıyor-
lar. Hoşuna gitmemiş:
—Başka yok mu daha, diye sormuş. Demişler:
—İşte Nakşi halifelerinden filanca var.
Oraya gitmiş, hakikaten bakmış, orada bir kalabalık, bir izdi-
ham, daha böyle fazla göze çarpan, görülen bilinen insan, cemaat
orada. Küçük yerdeler, mahalle içerisinde, böyle çok aşikâr olan
bir yerde değil. Bir mescitte, bir küçük mahalle mescidinde zikir
yapıyorlar. İkindi vaktiymiş, ikindiden sonra (bizim hatmemiz var
ya) hatme okuyorlar, böyle halka olmuşlar. Zikir yapıyorlar ama,
ses yok, hareket yok. Tabiî bunları da güzelce seyretmiş. Çok taac-
cüp etmiş ve o aralık gönlünden Allah’a iltica ederek yalvarmış.
—Ya Rabbi külli şey’e kadirsin sen. Her şeyi bilen, her şeye
kadirsin sen, ama oradakileri gördüm seni zikrediyorlar, bağırıyor-
lar, çağırıyorlar. Ses ve hareket var orada, seni zikrediyorlar. Bun-
lar da seni zikrediyor ama, burada ne ses var ne hareket var. Bun-
daki esrar nedir ya Rabbi? Onlar da seni zikrediyor, bunlar da.
Demiş.
Onlar da zikirden fariğ olmuşlar. Hatme-i Hâvace bitmiş, zikir-
leri bitmiş. Şeyh efendi bakmış ki, mescidin kapısından bir genç
seyrediyor. Buna “ileri gel” demiş ve şu ifadede bulunmuş (bu da
tasavvuf kitabı Reşahat’ta yazılıdır). Hani o gönlünden niye bu
böyle diyor? Onlar da bağırıyor çağırıyorlar, bunların zikri, burada
katiyen hiç ses yok, bunun esrarı, sırrı nedir diye düşünmüştü.