Page 195 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 195

Gülden Bülbüllere

               Nakşibendi  Efendimiz  de  buyurmuştur:  Tasavvufta  şüpheye
          düşülecek  kelâmları  iyice  biliyorsanız,  anlatın.  Açıklansın.  Ama
          bilmiyorsanız  anlatmayın.  Ağzınıza  çok  büyük  lokmayı  almayın,
          boğulursunuz. (GB1)
          …
               Nakşibendi  Efendimiz’den  sormuşlar:  Sizin  tarikatınızın
          bidâyeti nedir, nihâyeti nedir?

          Buyurmuşlar ki:
            Bizim  tarikatımızın  bidâyeti  de  Âmentü  billâh,  nihâyeti  de
          Âmentü billâh.
          Yani bidâyeti de Allah’ın varlığına inanmak, nihâyeti de Allah’ın
          varlığına inanmak.
            Yani bu altı şarttan başlıyor İslâm. Bu altı şart ile insan sona
          eriyor. Kemâle ulaşıyor.
            Bir Hak talibi, cismi ile şeriatta; aklı, ruhu ile tarikatta; sırrı ile
          vuslattadır. (GB1)
          ...
              Başlangıcı da âmentübillah, nihayeti-sonu da âmentübillah. Yani
          ne demek olur?

            Hani bir mürit, daha irade sahibi, tarikata girmiş ama âmentü-
          nün şartlarına inanıp yaşayacak, değil mi?
            Evet, bir marifete ulaşmış birisi var. Velilerin en yüksek maka-
          mına ulaşmış. Onlarda şimdi âmentü yok mu? Onlarda da âmentü
          var. Âmentünün şartlarını onlar da yaşıyorlar.
          Fakat müridin âmentüsü onlarınkine göre mecazdır.

          Onların âmentüleri müridinkine göre hakikattir.
            Mürit mesela ne yapıyor? Âmentüye inanmış, icraatlarını yapı-
          yor, kendisi yapıyor, iradesi var.
            Ama onlar kendileri yapmazlar. Onlar bir alettir. Allah’ın kuv-
          veti,  kudreti  onlara  yaptırıyor.  İşte mecaz-hakikat  bu  demek  olu-
          yor.
   190   191   192   193   194   195   196   197   198   199   200