Page 279 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 279

Gülden Bülbüllere

          Öbürleri  camiye  yakın  yerdeymiş.  Şimdi  gelmiş  köye  çıkmış her
          zaman kaldığı bir konakta kalmış. Orada talebeleri görmüş gelmiş-
          ler. Gelince demiş ki:
            —Beşir Efendiyi bana getirir misiniz?
            Oraya çok uzak değil de başka bir mahallede oturuyor. Bizim
          köyümüz üç mahalledir. Bu görüşme orta mahallede oluyor. Bizim
          mahalle doğu tarafında oluyor, bir de batı tarafında bir mahalle var.
          Köyde iki tane dere vardır. O dereler mahalleleri bölüyor. İki dere-
          nin arasındaki orta mahalle, doğusundaki doğu mahalle, batısındaki
          batı mahalle oluyor. Dedem doğu mahallesinde.

            Şimdi gidip sesleyip getiriyorlar tabii o zaman Sami Efendi ho-
          ca kendisiyse talebesiymiş. Çok da zeki, çalışkan olduğu için se-
          vermiş. Onun da hocasına karşı çok böyle hicap, sıkıntısı olmuyor.
            İşte orada böyle muhakkak kıble tarafında, eski odaların üç tara-
          fında 30-40 santim yüksekliğinde olan oturulan yere makat denili-
          yor,  peyke  deniliyor.  Yani  şu  sedirlerin  vazifesini  görüyor.  Sabit
          ama onlar, tahtadan yapmışlar. Minder seriyorlar, yastık koyuyor-
          lar.  İşte  orada  oturuyormuş.  Mübarek  yukarıda  oturmuş,  yanına
          onu oturtturmuş. Dedem öndeki tahtaya böyle ayağını tık tık vuru-
          yormuş. Sonra da mübarek kendini bildirmiş. Velayet sahibi oldu-
          ğunu,  irşat  olduğunu  bildirmiş.  Mübarek  velayeti  gösterince  işte
          ondan ders almış. İlk dersi de o almış ve daha onun yakasını bı-
          rakmamış. Çoluğunu, çocuğunu, evini, işini bırakmış gitmiş.
            Bir gün Paşam Hazretlerini ziyarete gittim. Elinde  Nakşibendi
          Efendimizin kitabı var, okuyormuş. Ben gittim kitabı kapattı, yas-
          tığın üzerine koydu. Kimse yokmuş yanında, yalnız kalmış. Yoksa
          kitaba baktığı yok. Neyse bir de hanımı, Hacı Anne yanında. Tabii
          ona hitap etti ama bana bildiriyor.
            —Ah Hoca Hanım, bana bu kitabı falanca efendi verdi. Nakşi-
          bendi  Efendimizin  hayatını  yazıyor.  Bakıyorum  da  okuyorum  da
          Nakşibendi  Efendimizin  hayatı  doğuştan  ölünceye  kadar  nasıl
          geçmişse, yani tasavvufa girdiğinde 27 sene çok meşakkatli günleri
          geçmiş.  Hazreti  Pirin  de  27  sene  meşakkatli  günleri  geçti,  aynı
          hayat o nasıl yaşadıysa.
   274   275   276   277   278   279   280   281   282   283   284