Page 118 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 118
106 Gülden Bülbüllere
kurban olmaya hazırız. Bir şeye gerek yok!” demişim. Bu arada ba-
bam ağlıyordu, Remzi Hocam’ın babası da ağlıyordu.
Efendim Hazretleri ile bir sofrada oturduk, yemek yiyeceğiz.
Remzi Hocam’ı bir cezbe tuttu ve havalanıp yere düştü. Sini dev-
rildi, ama yemeklerin hepsi bir tanesi bile yere dökülmeksizin düz-
gün bir şekilde yere inmişler. Başladık yemeğe. Bana öyle bir hâl
geldi ki yediğimiz sulu yemeği okyanus gibi çok büyük bir yemek
olarak görmeye başladım. Dünya yese bu yemek bitmezdi. Öyle en-
teresan hâller yaşattılar.
Bir gün Efendim Hazretleri bana “Yarın Cumadır, sen Cuma’ya
gelmeyeceksin. Benim aldığım bütün sevaplar senin. Sen gelme”
dedi. Ben de ertesi gün (Cuma günü) balkonda babamla oturuyor-
dum. Babam yaprak gibi balkonun altına atladı. Meğer onlar “Ben
de kendileriyle giderim ve yine olaylar çıkar” diye tam karşımızdan,
duvarların arasından bana görünmeden eğile eğile gizlice camiye gi-
diyorlarmış. Cami de tıklım tıklım dolmuş. Alt kat, üst kat, içerisi,
dışarısı, her yer doluymuş. Başka cami de yoktu.
Efendim Hazretleri “Hocam, gelmeyecektin, ama geldin! Olsun.
Hadi bugün bakalım yine ne olur? Hayırlı olur inşallah. Hadi gide-
lim.” dedi. Camiye gittik biri benim önünden geçti. “Namaz kılanın
önünden geçilir mi!” diye adamı başladık pataklamaya. Vurduğum
adamlar yere düşüyorlardı. Bütün zabıtalar, jandarmalar beni engel-
lemeye çalışıyorlardı. Bunların bazıları da tabancalarının kabzala-
rıyla bana vuruyorlardı. Ama beni “tosbağa kabuğuna sığar gibi” na-
sıl korudularsa, üzerime hiçbir darbe almadım. Bana ne yumruk ne
tabanca ne de başka bir şey te’sir etmiyordu. Onlara “Siz Mehdî’nin
geldiğini bilmiyor musunuz? Ya, siz ne biçim insansınız.” diyor-
dum.
O vurduğum, düşürdüğüm adamlar merdivenin kapısına düşü-
yorlardı. Düşen insanlar birbirlerinin üstüne yığılmışlardı. Çok en-
teresandır, ondan sonra Efendim Hazretleri “Tut şu caminin kapı-
sını” dedi. Ben de iki elimle kapıyı tuttum. Efendim içimden bana
“Yıkalım mı bu dünyayı, ne dersin?” diyordu. Ben de “Yıkalım. Bu
dünyada hayat kalmadı!” diyordum. Efendim daha sonra bana “Bi-