Page 143 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 143
Tasarruf 131
Mehmet Ali Demirci
İstanbul’da Tepecik Tekkesi açıldıktan sonra Efendim’i ziyaret
etmek için buraya gitmeye başlamıştık. 1990 yılıydı. Tekke’nin
önünde bir bahçe vardı, ama etrafı boştu. Bu boş bölgeye ihvanlar
evler, villalar yaptırıyorlardı ve inşaatlar devam ediyordu.
Tekke’nin etrafındaki her yer inşaat alanıydı. Tekke’nin Güney ta-
rafında da böyle bahçelik bir yer ayrılmıştı, ancak henüz bahçenin
duvarı yoktu. Kenarlara yeni ağaç fidanları dikilmişti.
Biz üniversitemizdeki öğrencilerle ziyarete gittik. Tekke’ye sa-
bah namazı vaktinde vardık. Efendim’le görüştük, sabah namazını
kıldıktan sonra istirahate çekildik. Sünger yatakları yan yana yere
dizip uyuduk. Saat 10.00 civarında kahvaltıyı yaptıktan sonra Avni
Efendim geldi ve:
˗ Gençler, bahçede iş var. Gelin, çalışalım.
dedi. Meğerse Efendim ona “Gençleri götür, bahçede çalışsınlar.”
demiş.
Onunla beraber Tekke’nin önündeki bahçeye çalışmaya gittik.
Bir tane bostanlık yer yapmışlar ve oraya patlıcan, kabak, domates,
biber, salatalık gibi fideler dikmişler. Elimizde ufak çapalar var,
bunların diplerini çapalıyoruz. Yaptığımız iş böyle ağır bir iş değil,
çapalanacak yer de zaten az. Çalışırken böyle muhabbet olsun diye
Avni Efendim’e:
˗ Avni Efendim, bu kabak herhâlde!
dedim.
˗ He, kabak.
dedi. Sonra:
˗ Bu da domates değil mi?
dedim. Gülerek:
˗ He, domates.
dedi. Aslında biz de köyde büyümedik, ama köylü çocuğuyuz. Do-
matesin, biberin, patlıcanın, kabağın fidelerini görünce tanırız. Mu-
habbet olsun, muhataplık yapalım diye konuşmuştuk.