Page 152 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 152

140                                         Gülden Bülbüllere

              ˗  Kalk Efendim geldi!
            O anda Efendim kapıda göründü. Çetin Ağabey oturduğu yerde
          gözünü açtı, şaşkın şaşkın Efendim’e bakıyor. Dürttüm kalk ayağa
          diye.
              ˗  Efendiiim!
          dedi ve ayağa kalktı. Ama Çetin Ağabey hâlâ şokta! Efendim “Sela-
          mun aleykum” deyip içeri girdi. Efendim ellerini kavuşturdu, ayakta
          duruyor:
              ˗  Beyim kaç kişi çalışıyorsunuz? İşlerin nasıl?

          diye sordu. Çetin:
              ˗  İyi Efendim.
          dedi. Çetin Ağabey’i dürtüyorum. Kulağına eğilip “Efendim, otur-
          maz mısın, çay içer misiniz?” desene!

              ˗  Efendim, çay içer misin?
              ˗  Yok, biz gideceğiz. Böyle bir uğrayalım dedik.
              ˗  Peki, Efendim.
            Efendim’le aralarında bir şeyler konuştular, sonra Efendim’i bu-
          radan aldık, yolumuza devam ettik. Vakit iyice geç olmaya başla-
          mıştı. Yolda Efendim bize gazeller okuyordu, biz de böyle mest ol-
          muştuk. O kadar muhabbet vardı ki yerde miyiz, havada mıyız belli
          değildi. Hava karardı. Biz Ankara sokaklarında gezmeye devam edi-
          yorduk. “Zafer Ağabey, yavaş git.” diyoruz. Ama Efendim hiç isti-
          fini bozmuyor, bize gazel söylüyor. Böyle kafa kafaya konuşarak
          İncek’e girdik. Hava kararmış, akşam ezanı çoktan okunmuştu.
            Tekke’ye vardığımızda bir de baktık ki Tekke’deki tüm ihvanlar
          binadan aşağıya inmişler. Kadınlardan ve erkeklerden oluşan en az
          yüz kadar kişi Tekke’nin giriş yolunda Efendim’i endişeyle bekli-
          yorlar. Şaşırdık. Oysa biz yolda izimizi kaybettirmiştik. Efendi’nin
          nerede olduğu belli değil! Cep telefonları da yok o zaman. Ayrıca
          İncek  yolunda  bir  arabanın  kaza  yaptığını  öğrenmişler  ve  bizim
          araba olabileceği düşüncesiyle bizi aramaya çıkmışlar. Bakmışlar ki
          başkası kaza yapmış! Ama bizden hâlâ haber yok.
   147   148   149   150   151   152   153   154   155   156   157