Page 178 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 178
166 Gülden Bülbüllere
tutan da yoktu. Ondan sonra ses çıkartmadı. Ben de usulca “sen-
siiiiin, sensiiiiin” demeye başladım. Sanki radyonun sesini kısarsın
ya, aynen onun gibi bağırayım desem de bağıramıyordum. Bazen de
ufaktan bağırttırırdı.
İşte, bizim tarikatımızın önü de rabıta, sonu da rabıtadır. Abdest
alırken, ellerini yıkarken “Hazret-i Pir abdest alıyor” diyeceksin, ağ-
zına su verirken Efendim’in ağızına su veriyor olacaksın. Namaz kı-
larken “Allahu Ekber” dedin, kendini Efendim’e benzeteceksin. On-
dan sonra okuyan Efendim olacak. Eğilip kalkan ve diğer hareketleri
yapan hep Efendim olunca, bunlardan gönlüne muhabbet doğuyor.
Böyle yapa yapa bir gün oluyor ki rabıtan sende nakış oluyor. Ger-
çek Efendim’i kendinde seyretmiş, yani fenafişşeyh makamına eriş-
miş oluyorsun. O vücud Efendim’in vücudu oluyor. Gören de ken-
disi! Tabii bunu o makama erişenler bilir. Bize çok şeyler göstertti.
Bazı insanlarda hayvanî sıfatlar var. Efendim onları gösterirdi, bazı
insanların da güzel tarafını gösterdi. Gönlümden bazı şeyler geçerdi
ve “Acaba şu şöyle mi?” derdim, Efendim de “tamam” derdi. Efen-
dim bazı sıfatlardan gösterirdi. İhvanlarda böyle sıfatı iyi olmayan-
ların oranı yüzde bir veya yüzde ikidir.
İncek’te dergâhın çevresinde on, on beş kadar kişi çalışırken as-
kıyla çaylar geldi. Bulunduğumuz yerde küçücük bir göl gibi ufak
bir su birikintisi vardı ve içerisinde kurbağalar yüzüyorlardı. Efen-
dim:
˗ Bak, kurbağalar bile Cenab-ı Allah’ı zikrediyor. Dağlar
ağaçlar, taşlar her şey Allah’ı zikrediyor!
dedi. Ben de:
˗ Efendim, onu sen görüyor, sen biliyorsun. Biz nereden gö-
relim, nereden bilelim?
dedim. Efendim:
˗ Beyim, zaman gelir siz de görürsünüz inşallah.
dedi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra, evimde işim çıktı. Eve git-
mek üzere Tekke’den ayrılıp yola çıktım. Aniden bir ses geldi. Bak-
tım Efendim’in sesi! Aynen böyle telefonla konuşur gibi Efendim’le