Page 210 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 210
198 Gülden Bülbüllere
˗ O zaman şu sokaktan geçelim.
dedim. Arabayla gidiyoruz, kafam karıştı. “Adam kokuyu alacak mı
bakalım?” diye düşündüm. Vakfa doğru götürüyorum, ama onu içe-
riye sokmayacağım. O zaman eski dergâh vardı. Sokağı dönünce,
adam:
˗ İşte bu koku, bunu arıyorum.
dedi. “Olmayacak artık daha gezdirmeyeyim”, dedim. Bunu aldım,
vakfın yakınındaki Ulu Cami’ye doğru yöneldim. İçimden de “Bunu
Cami’de bir konuşturayım da öyle bakayım” diyordum. Adam ko-
nuşmaya başladı ve:
˗ Bu zat çok büyük bir zat. Ne mutlu O’nu görene, bilene, ta-
nıyana!
dedi. Adamla konuşurken ben bir yandan da “belki istihbarat elema-
nıdır” diye şüpheye düşüyordum. Adam:
˗ Şimdi oraya gideceğiz delikanlı. Karnımız da kaç gündür aç.
Şimdi bize ziyafet çekecekler. Sonra da hatm-i hacegana
oturur, çıkarız.
dedi. Bunu duyunca içimden “Ne olursa olsun bu adamı götürece-
ğim, Efendim halleder.” diye düşünüp:
˗ Hadi, gidelim.
dedim. Arabayı orada bıraktık, yürüyerek vakfa geldik, içeriye gir-
dik. Ayakkabılıkta dizlerinin üzerinde çöktü ve başladı emekle-
meye. Tekke’de o zaman hatmede taş dağıtan bir Ağabey vardı. O:
˗ Kalk, ayakkabılıkta sürünme!
deyince adam ayağa kalktı ve Efendim Hazretleri’nin bulunduğu
yere doğru dönerek içeri girdi. Efendim Hazretleri:
˗ Önce yemeğini ye, sonra görüşelim.
buyurdu. Eskiden yemekhane bodrumdaydı, indik aşağıya. Paşam
Hazretleri’nin büyük oğlu rahmetli Hüsamettin Efendim de ora-
daydı. Bana:
˗ Sen mi getirdin bunu?
diye sordu.