Page 186 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 186

180                                         Gönlümüz Beraber

          dedim.
              ˗  Bunları suda kaynat, ver.
          dediler. Bitkileri çantaya koyup Efendim’in arkasından arabayla An-
          kara’ya döndük. O günün akşamı ben de içimden “Taze taze adaçayı
          aldık. Efendim’e ikram edeyim.” dedim. Çaydanlığa hazır su koy-
          dum. İçine de adaçayını attım. Bitki çayını güzelce kaynattım. Efen-
          dim akşamdan sonra salona teşrif etti, sohbet başlayacak. Servis ha-
          zırlığı yapmaya başladım. Adaçayını süzgeçle fincana süzdüm, al-
          tına tabağını koydum. Adaçayını kalabalığın arasından böyle yavaş
          yavaş Efendim’e doğru götürüyorum. Efendim’e sağ tarafından yak-
          laştım. Efendim bana dönüp:
              ˗  O nedir ki?

          dedi. Ben de:
              ˗  Efendim, adaçayı.
          dedim. Efendim de:
              ˗  İhvanın elinden zehir olsa içerim.
          dedi.
                 Ben böyle donakaldım, “geri döneyim” dedim, ama döne-
          medim. Efendim acaba ne demek istemişti? Ne verirseniz kabulüm
          mü, yoksa başka şey mi? İhvan dediğine sevineyim mi? Bu arada
          Efendim:
              ˗  Tamam ver.
          dedi.  Bu  duygular  içinde  eğilip  adaçayı  fincanını  yavaşça  Efen-
          dim’in önündeki sehpanın üzerine bıraktım. O anda da video kamera
          hanımlar tarafı için çekim yapıyor, Hacı Anne de ben Efendim’e
          adaçayını verirken görmüş ve:
              ˗  O ne ki?
          demiş. Hâlbuki her zaman servis yapıyoruz! Bu seferki servisimizin
          niye garip karşılandığını sonradan anladık. Mübarek adaçayını içti,
          ama ben bir tuhaf oldum. O zaman ne olduğunu anlayamamıştım.
                 Aradan yıllar geçti, sene 2004. İş yerinde çalışırken kulak-
          lıkla radyo dinliyordum ve radyoda hayata dair pratik bilgiler veri-
   181   182   183   184   185   186   187   188   189   190   191