Page 66 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 66
60 Gönlümüz Beraber
˗ Yoo Ağabey, bir şey yok.
dedim. Bunun üzerine:
˗ E niye böylesiniz?
dedi. Ağzımızı bıçak açmıyor. Çünkü Efendim’deki bu farklı celâlin
sebebinin ne olduğunu bilmiyorduk.
Ertesi sabah kalktık. Bizde de hafif bir durgunluk vardı, ön-
ceki günlerde olduğu gibi neşeli değildik. Annem ile babam:
˗ Oğlum biz bugün gitmeyelim, biraz dinlenelim. Çamaşır fa-
lan yıkarız.
dediler. Ben de:
˗ Zafer Ağabey, gidecek başka kapımız yok. Efendim bizi
kovsa da dövse de gideceğiz. Başka çaremiz yok. Gidelim.
dedim. Hakikaten korkudan “Tekke’ye daha sonra mı gitsek!” diye
düşünmüştük. Ama öyle bir celal tecellî etmişti ki, Efendim “pıt”
dese sanki millet ölecekti. Herkesin aklı çıkıyordu.
Bu halde kahvaltı yapıp Tekke’ye vardık. Görevli de dâhil
olmak üzere Tekke’de kimse yoktu. Sebebini anlayamadık, aşağı ta-
rafa gidiyoruz, kimse yok! Yukarı tarafta yemekhane var, oraya gi-
diyoruz yine kimse yok! Şaşkın şaşkın dolaşırken Hazreti Pîr salona
geldi.
˗ Tekke’de kimse yok herhalde! Bir çay verin.
dedi. Çay ocağından bir çay doldurduk. Efendim çayın yanına kıt-
lama şeker de istedi ve:
˗ Kendinize de doldurun.
dedi. O anda öyle bir cemâl tecellisi vardı ki Efendim’in yüzü böyle
ışık saçıyordu. Sonra Efendim:
˗ Arabanız var mı?
diye sordu. Zafer Ağabey de:
˗ Mehmet Ali Bey’in arabası var.
dedi. Efendim sonra bana dönüp:
˗ Annen, baban nerede?
dedi.