Page 229 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 229
Gülden Bülbüllere
Dedesi tebşir etmiş. Ana dedesi meşayih, baba dedesi de meşa-
yih, iki tarafı da meşayih. Şimdi bu Ubeydullah Ahrar Hazretleri
yedi yaşında okula giderken çamurdan geçeyim derken ayakkabısı
çamurda kalmış, çekmiş almış. Ayakkabısını almak için biraz
onunla meşgul olmuş, zikrinde bir boşluk olmuş. O ayakkabıyı
alıncaya kadar gönlünde bir zikir boşluğu görmüş. Ayakkabıyı
giymiş, karşısında çift süren bir amcayı görünce kendi kendini
dövmüş. Elinin tabanını vurmuş yüzüne öyle kendini dövmüş ki
parmaklarının eseri, izi yüzünden kaybolmamış. Demiş ki:
—Şu amca bu kadar zahmetli iş görüyor, Allah’ı unutmuyor.
Sen bir ayakkabıyı alıncaya kadar niçin Allah’ı unuttun?
Sonra diyor ki:
—On iki yaşıma kadar ben herkesi böyle biliyordum. Allah’tan
gafil kimse yok, diye böyle biliyordum. On iki yaşıma bastım anla-
dım ki bu sade bendeymiş. İnsanlarda gaflet var.
Kendisi çok da zengin babadan varlığı var. Bu bütün doğu ha-
valilerini gezmiş, çok meşayihlerle karşılaşmış. Böyle görüp geç-
memiş, onlarla dostluğu olmuş, onların peşine gitmiş onlara bedenî
hizmeti, mâlî hizmeti olmuş. Fakat hiçbirinden ders almamış.
Ubeydullah Hazretleri’ne ders verememişler. Bizim nispetimiz de
oradan geliyor, kendisi Türk’tür, Türk asıllıdır.
Taşkent şehrinde yaşıyor, fakat şehre bağlı bir köyde de Ömer
Dağıstanî isminde bir dayısı varmış. Meşayihten, o da cezbe sahi-
biymiş. Onu sık sık görmeye gidermiş. Bir gidişinde:
—Gel şehzade geldin mi? Demiş.
—Geldim efendim, demiş.
—Şehirde ne var, ne yok? Demiş.
Şehirden havadis soruyor. Demiş ki:
—Efendim güzel, bir şeylik yok.
— Havafîler ile Tırmizîleri nasıl görüyorsun sen?
Nurettin Havafî isminde bir zâhir meşayihi varmış. Yani çok
ilmiyle, zenginliğiyle, müridinin çokluğuyla tanınıyor, merkezi

