Page 111 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 111
Tasarruf 99
dediler. Mübarek hem bize öyle bir olay yaşatıyor hem de olayı on-
lara öyle boyatıyor (saklıyor).
Şimdi elden ele fark vardır. Elimi Efendim Hazretleri’nin eline
değdirmem ve onun elimi sıkmasıyla beraber bir akım kalbe intikal
etti. Kendimi artık tutamadım, kalktım indim. Daha sonra oradaki
cemaat bana “Çok fena kalktın indin, kalktın indin” dediler.
Neyse, ondan sonra bir daha Efendim’den ayrılmadım. Vazifem
vardı, görevim vardı. Hepsini bıraktım ve düştüm Efendim’in pe-
şine. Ayrılamıyoruz, yani ne bileyim çok manzaralı, hikmetli işler
oldu. Benim beyim nasıl anlatayım ki bunları! Aklım onları idrak
edemiyor. Bana böyle hâller olmuştu.
Efendim Hazretleri sohbet buyurdu ve bizi yanında oturttu. Ora-
daki kalabalık cemaat de Efendim’i dinliyor. Bizi hocalarla beraber
bir ağlama tuttu, ama nasıl! Böyle ağlıyoruz. Efendim hiç bize bak-
mıyor, “Ya, böyle otururken size ne oldu?” demek yok. Ağlıyoruz,
ama o ağlama nedendir, nedir bilmiyoruz. Ağlamadan sonra bir za-
man öyle durduk, yani durdurdular. Aradan kaç dakika geçtiğini bil-
miyorum, bu sefer biz başladık gülmeye. Ama nasıl gülüyoruz! Hâlâ
nasıl güldüğüm aklıma geldikçe utanıyorum. Fakat Efendim ne gül-
memize baktı ne de ağlamamıza. Ayette “Güldüren de O, ağlatan da
O.” buyurulmaktadır. O gülme sebebiyle bütün cemaat Efendim’i
bıraktılar bizim manzaramızı seyretmeye başladılar. İçlerinden de
“Bunlar az evvel gözyaşı döküyorlardı. Şimdi bunlara ne oldu da
gülüyorlar? Bunlar kafayı üşüttüler herhâlde!” demişlerdir.
Efendim o ziyaretinde Şerah/Uzungöl’de yirmi iki gün kaldılar.
O zaman kış kar vardı. Ben kendilerinden hiç ayrılmadım. Görevimi
de bırakmıştım. Görev aklımda da, umurumda da değildi. Öyle bir
dert de yoktu bende. Efendim Hazretleri’nden ayrılamıyordum, ama
neden ayrılamadığımı da bilmiyordum.
Cemaat yine Efendim’i dinlemeye gelmişler. Orada bize bir hâl
geldi. “Efendim böyle bir büyüktür” diyerek Efendim Hazretleri’nin
bütün sırlarını açığa vurmak istiyordum. Bir şeyler dedim, ama ne
dediğimi de bilmiyorum. Ama bu arada da “Ankara’ya haber verin.
Zamanın kutbu ya da Mehdi’si geldi” diye bağırdım. Daha başka
birçok şeyler söyledim. Bu esnada cemaatten birçok bağırmalar