Page 158 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 158
146 Gülden Bülbüllere
˗ Yok, bu zor bağlanır!
dedi. Ben şoktayım.
˗ Efendim, bak, kolay olsun diye cırt cırtlı aldım. Hemen bağ-
lanır.
dedim. Efendim yine:
˗ Küçük gibi! Ayağım içine girince sıkar.
dedi. Ben de:
˗ Efendim, tam 40 numara aldım, sizin ayak numaranız!
dedim. Efendim bir şey diyor, ben de savunma yapıyorum. Sanki
Efendim’le cebelleşiyorum. Sonra paketin yanındaki uzun spor ço-
rabı aldı.
˗ Heh, bu güzelmiş! Bunu giyerim.
dedi. İçimden “Nasıl yani! Bu dize kadar çekilen çorabı mı be-
ğendi?” dedim. Efendim ayakkabıyı bana uzatarak:
˗ Sen git, bunu geri ver.
dedi. Öyle kötü oldum ki…
˗ Peki Efendim.
dedim. Çorabı bırakıp ayakkabıyı geri aldım. Ama nasıl canım sıkıl-
mıştı! Mübarek ağır diyor, zor giyerim diyor, ayağıma olmaz diyor,
her türlü şeyi diyor. Bunların hepsi normal. Hediyeyi kabul etmek
ve açıklama yapmak zorunda değil. Fakat asıl üzüldüğüm şey “hep
aklıma göre savunma yapışım ve cevap verişim” idi. Buna sonradan
çok üzüldüm.
Ondan sonra aşağıya gittim, iyi bir ağladım. “Biz kimiz? Ayak-
kabı vermek kimin hakkı? Haddine mi senin? Bir de özellikle Mü-
barek almıyor diye niye ısrar ediyorsun? Mürşide karşı konuşulur
mu, mürşide cevap verilir mi, mürşidin dediğine karşı bir şey söyle-
nir mi? Sen nasıl yontulmamış bir adamsın?” diye gece sabaha kadar
uyuyamadım. Sağa dön, sola dön, sabahı zor yaptım. “Mutlaka
Efendim’den özür dilemem lazım.” dedim. “Ne yapayım, ne edeyim
de denk getirip ‘Beni affet’ diye istirhamda bulunayım.” diye düşü-
nüyordum. Normalde sabahları kalkıp okula giderdim, o sabah okula