Page 159 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 159
Tasarruf 147
da gitmedim. Dergâhta bekliyorum, fırsat bulabilirsem özür dileye-
ceğim.
Hava dışarıda yürüyüş için çok uygun. Fakat o gün Efendim sa-
lonu teşrif etmiş, salonda kimse yok, elinde tespih yürüyüş yapıyor,
tur atıyor. O tarihlerde Tekke’nin o katındaki salonun yanında iki
küçük oda vardı. Sonra yer kazanma düşüncesiyle bunlar salona da-
hil edildiler. Bu küçük odalardan birisinde bekliyorum, kapıyı da ha-
fif bir iki parmak açtım.
Efendim’in beni zahiren görmesi pek mümkün değil. Turu bi-
tince odasına gitmeden yakalamaya çalışacağım ve “Efendim, beni
bağışla. Sana hadsizce cevap verdim.” diyeceğim. Efendim belli bir
müddet yürüdü ve sonra bulunduğum odanın kapısının önünden ge-
çerken kapıyı açtı, iki elini kapının pervazlarına dayayarak:
˗ Bana ne diyeceksin?
dedi. Ben de boynum bükük:
˗ Efendim, ne olur beni bağışlayın. Ben çok büyük edepsizlik
ettim. Yani siz söylediniz, ben de ayakkabıyı zorla size ka-
bul ettirmek için cevap verdim, siz söylediniz ben cevap ver-
dim. Çok özür diliyorum. Mürşide karşı konuşulmaz ki! Ne
olur beni affedin.
dedim. O da:
˗ Hı hı, herkes keşke senin gibi olsa! Benim yüzüme karşı ça-
tır çatır konuşuyorlar, cevap veriyorlar. Sen boş ver, kafana
takma. Hadi git.
dedi. Ondan sonra “İyi oldu. En azından gecikmeden pişmanlığımı
dile getirdim.” diye düşündüm. İçim çok rahatlamıştı. Paketi alıp
dergâhtan ayrıldım, doğruca ayakkabıcıya iadeye gittim.
O gün akşam tüm işlemler, yani sohbet, namaz, hatme bitti. Her-
kes dağılırken hanımlar tarafından haber geldi, hanım benimle gö-
rüşmek istiyormuş. Bazen araba bulursak eve gidiyoruz, bulamazsak
Tekke’de kalıyoruz. Kalacağımız zaman gece hanımla Tekke’nin
köşesinde buluşup günün mütalaasını yapıyorduk.